28 Haziran 2011

Miraç Kandili

Etiketler:

“Sevgili Peygamberimiz bu gecede Allah’ın huzuruna yükseltilmiştir. Bu kutsal yolculuk, sınırsız bir yükseliştir

Miraç’da “Şirk dışındaki günahların affının mümkün olabileceği, şirkin ise affedilemeyeceği” bildirilmiştir.

Böylece “Allah ile kullar arasına girilmez” inancı Miraç ile perçinlenmiştir.

Miraç, az zamanda çok iş yapmanın önemini, insan varlığının değerini ve yükselmenin gereğini ortaya koymaktadır.

Bu duygularla Müslümanların ve İslam dünyasının Mirac Kandilini kutlar, her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz birlik ve beraberliğe, uzlaşı ve hoş görüye, insanca yaşama ve uygarca yükselişe vesile olmasını diler, saygılar, sevgiler sunarım”

Berkan Meral Salı, Haziran 28, 2011

26 Haziran 2011

İnek,Beygir ve Eşek


Ve Antik Yunan döneminde (MÖ 620-560 yılları arasında) Ege’de yaşayan ünlü masalcı Ezop’un iki bin altı yüzyıldır canlılığını yitirmeyen öyküsü: Bir inek, bir beygir, bir eşek etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler… Her biri başka bir yöne gider. Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir… İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür. Beygir merakla sorar: “Nedir bu halin inek kardeş?” İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır: “Sorma beygir kardeş… Bu insanlar çok merhametsiz… Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş.” Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır: “Ah sorma… Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz hale geldiğimde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş!...” İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır. İnek ve beygir şaşırmış bir şekilde sorarlar “Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle dört köşesin?” Eşek keyifli bir şekilde anlatır: “Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim anırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim…” “Eee sonra ne oldu?” “Ne olacak beni başkan seçtiler!” “Deme yahu… Yani sen başkan mı oldun?” “Evet… Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben anırdıkça onlar ‘seninle gurur duyuyoruz’ diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve avazım çıktığı kadar anırdım!” “Pekiii senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?” “Valla küçük bir kısmı anladı ama diğerlerine anlatamadı!”

Berkan Meral Pazar, Haziran 26, 2011

25 Haziran 2011

Piri Reis Haritalarını Uydudan mı Çizdi ?


18. yy. başlarında Topkapı Sarayı’nda Kaptan-ı derya (amiral) Piri Reis'e ait bir çok eski haritanın bulunduğunu, 1957 yılında Amerikalı haritacılar tarafından incelenen haritalarda henüz 1952 yılında ses yansıtıcı araçlarla keşfedilen Antarktika dağlarının bütün ayrıntılarıyla çizildiğini, daha sonra uydu fotoğrafları ile karşılaştırılan haritalarla uydu fotoğrafları arasında müthiş benzerlikler çıktığını, bilim adamlarının bu haritaların ancak çok yükseklerden çekilmiş fotoğraflar aracılığı ile çizilebileceğini söylediklerini, biliyor muydunuz?

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 25, 2011

Mustafa Kemal ve Bakara Suresi

Mustafa Kemal, kurulacak devletin şekli ile ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüşmeler yaparken sıra, mollalar, şeyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir. Mustafa Kemal bunlara haber göndertip, gelecek hafta kendileriyle bu konuyu görüşeceğini ancak konuşmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder.
Toplantı günü gelip çattığında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar:
-Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288'e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara'yı 288'e kadar?
Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar.
Bunu üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:
-Beyler işte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması: Bakara yalnızca 286 ayettir.

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 25, 2011

Laiklik Nedir?

Atatürk, Florya'dan Çekmece'ye doğru bir yaya yürüyüşünde, bir ağaç altında dinlenen ihtiyar bir adama rastladı.

Adam hürmetle ayağa kalktı, Ata'yı selamladı.

Atatürk sordu: "Beni tanır mısın?" ,

"Tanımaz olurmuyum, Evimde resmin bile var!"

Atatürk memnun olmuştu. Konuşmaya başladılar....
İhtiyar: "Bir işine aklım ermedi" dedi.

"Cumhuriyetçiliği, İnkılâpçılığı, Milliyetçiliği, Halkçılığı hatta Devletçiliği anlıyorum ama, şu Laikliği pek kavrayamadım.
Neden herşeyi birden bozdun?"

Ata: "Bunu sana bir hikaye ile anlatayım" dedi.

Amr-İbnl-As, Mısır'ı fethettiği zaman, Halife Ömer'e bir mektup yazmış:
"Burada birçok kütüphaneler, içlerinde de birçok kitaplar var. Bunları yakayım mı, yoksa bırakayım mı?.."
Ömer cevap vermiş: "Kitapları tetkik et, eğer faydasız şeyler ise, yak!
Yok, eğer faydalı şeyler ise yine yak! Çünkü halk o kitapları okudukça, onlara uymaktan vazgeçmeyecekler, eskiyi unutmayacaklar ve bize yani - yeniye ve yeniliğe - daima düşman olacaklardır!.."
Hikayeyi anlatan Ata, ihtiyara sordu:
"Şimdi sana Laikliğin ne olduğunu izah edeyim mi?"

İhtiyar derin bir sezgi ve sağduyu ile cevap verdi:

"İstemez Paşam, hepsini anladım!"

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 25, 2011

Anayasa'nın ilk dört maddesi



Anayasa'nın ilk dört maddesi der ki;
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 25, 2011

18 Haziran 2011

Babalar Günü



Öncelikle bu özel günü kutlamak için bir hikaye ile yazıma başlayayım;

Adam, akşam geç bir saatte işinden döndüğünde beş yaşındaki oğlunu, kapıda kendisini beklerken bulur.

Çok yorgun ve perişandır.
Çocuk heyecanla sorar:

- Baba, bir soru sorabilir miyim?
- Tabii ki sor bakalım ama kolay olsun.
- Bir saate kaç lira kazanıyorsun?

Baba, çok sinirlenir ve oğluna kızar.

- Seni ilgilendirmeyen işlerle ne diye uğraşıyorsun? Kaçsa kaç, sana ne?

Oğlan tekrar sorar:

- Sadece bilmek istiyorum, babacım. N'olur söyle, bir saatte kaç para kazanıyorsun?

- Peki o zaman. Madem çok merak ediyorsun, söylüyorum.

Saatte 50 lira kazanıyorum. Mutlu oldun mu şimdi?

Çocuk birden çok üzülür, bu cevapla küçük belki de büyük hayalleri yıkılmış gibidir. Hemen kendini toparlayıp babasına sorar:

- Baba, bana 25 lira borç verebilir misin?
Baba yine sinirlenir ve şöyle der:

- Eğer saçma sapan bir şey ya da oyuncak almak için bu parayı istiyorsan derhal odana git bakalım

ve düşün! baban bütün gün sen, o saçma sapan, ne olduğu belirsiz şeyi al diye para kazanmıyor.

Böyle düşündüğün için yazıklar olsun sana!

Küçük oğlan sessizce odasına gider ve yavaşça kapısını kapatır. Baba ise daha da çıldırmış olarak kendi kendine söylenir.

Sırf para alabilmek için bana böyle sorular sormaya nasıl cüret eder, diye düşünür.
Bir, bir buçuk saat geçmiştir ki baba artık sakinleşmiştir ve mantıklı olarak düşünmeye başlar.

Belki de gerçekten alması gereken çok önemli bir
ihtiyacı vardır diye hayıflanır.

Bugüne kadar oğlunun kendisinden hiç para istemediğini hatırlar.

Doğru oğlunun odasına gider. Kapıyı açar ve oğluna sorar:

- Uyudun mu oğlum?

- Hayır, diye cevap verir oğlan.

Baba devam eder...

- Çok yorgundum, o yüzden sana karşı biraz haksızlık ettiğimi düşündüm ve işte al, istediğin 25 lira.
Çocuk, sevinçle yatağında zıplar. Parayı alırken babasına sarılıp 'sağol babacım, yaşasın' der ve heyecanla yastığının altındaki buruşuk paraları çıkarıp, saymaya başlar.

Baba, oğlunun zaten parası olduğunu fark edince yeniden sinirlenir.

Çocuktek tek paraları sayarken, baba hiddetle sorar:

- Madem paran vardı neden benden istedin?

- Çünkü yeterince param yoktu da ondan. Ama şimdi tamam. İstediğimi satın alabilirim artık. Yaşasın!

Ve çocuk babasının şaşkın bakışları üzerinde, devam eder:

- Babacım, şimdi 50 liram var ve senin bir saatini satın almak istiyorum.

Yarın eve erken gel ki birlikte yemek yiyip harika zaman geçirelim.
Baba çökmüştür, oğluna sarılır ve onun kendisini affetmesini ister.

Okuduğumda beni derinden etkileyen bu hikayeyi de arada paylaşmak istedim.Neyse gelelim asıl konumuza;
Babalar günün kutlu olsun Babacığım,seni çok seviyorum be iyiki varsınız,niye bu kadar duygusalız be gözlerim yaşardı yine :)

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 18, 2011

Ölümle burun buruna olmak nasıl bir duygu?

Napolyon bir gün düşman askerlerinden kaçarken bir bakkala girer. Bakkal Napolyonu hemen tanır ve saklar. Arkadan gelen düşman askerlerine de "şuraya doğru kaçan bir adam gördüm" der. Düşman askerleri gittikten 5 dakika sonra Napolyonun muhafızları gelir.

O anda bakkal :
- Efendim haddim olmayarak size bir şey sormak istiyorum. Ölümle burun buruna olmak nasıl bir duygu? diye sorduğu anda Napolyon
- Bre densiz. Sen kim oluyorsun da dünyayı titreten insana böyle bir soru soruyorsun der ve muhafızlara dizin bu herifi kurşuna diye emreder.

Bakkalın gözünü bağlarlar. 3 2 1 diye sayarlarken; Bakkal içinden "ne yaptım ben? Bak şimdi öleceğim." diye düşünürken bir el uzanır ve göz bağını açar. Bağı açan Napolyondur ve "işte böyle bir duygu" der.

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 18, 2011

Gerçek Aşk

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 18, 2011

Dua :)

ALLAHIM,

MAL verdiğin zaman SAADETİMİ
KUVVET verdiğin zaman AKLIMI
İKTİDAR verdiğin zaman BASİRETİMİ
BELA verdiğin zaman İMANIMI
NİMET verdiğin zaman MERTLİĞİMİ
GÜZELLİK verdiğin zaman İFFETİMİ
ZORLUK verdiğin zaman SABRIMI

BENDEN ALMA YARABBİM.

Berkan Meral Cumartesi, Haziran 18, 2011

09 Haziran 2011

Şşş !!!

Etiketler:

Gerçeği saptırarak,başarısızlıklarını başkalarına yıkıp onların arkalarından konuşanlara gelsin;

Kimsenin yüzüne karşı söylemediğini, arkasından söyleme
Ve bil ki; Arkadan konuşma korkaklığın en iğrenç şeklidir...

Berkan Meral Perşembe, Haziran 09, 2011

08 Haziran 2011

Ortalama Hesaplama

Gazi Üniversitesi dönem sonu ortalama hesaplama;




Buçuklu kredi hesaplarken ondalık kısmı , (virgül) ile ayırmalısınız! Aksi halde, aradaki . (nokta) hesaba katılmayıp, krediniz on katına çıkar.

Örneğin dersinizin kredisi 3.5 ise, 3,5 olarak yazmalısınız. Eğer 3.5 yazarsanız bu 35 kredi olarak hesaba katılacaktır.

Daha önce paylaştığım Dönem Sonu Not Ortalaması Hesaplayıcısı 2. sürümü ile tekrar burada. Hem de bu sefer, notları girip sayfayı yenilemenize gerek yok. Gerçek zamanlı hesaplanıyor.

Berkan Meral Çarşamba, Haziran 08, 2011