31 Ağustos 2011

Pehlivanın hikayesi

Bir pehlivan bir kıza aşık olur.O kız ki bir kral kızı…
Pehlivan kızı almak istiyor fakat mecbur krala çıkması lazım…Pehlivan işte parasız pulsuz çulsuz bi adam işte…
Kralın karşısına çıkıyor ve ben kızını seviyorum,aşık oldum almak istiyorum diyor..
Kral pehlivanın beklediği gibi çıkmıyor…Peki delikanlı diyor sana kızımı vereceğim çünkü hoşuma gitti senin tavrın..Ama bir şartım var diye ekliyor kral…Gideceksin Hz.Ali’nin kellesini getireceksin bana…
Pehlivan tamam diyor kabul ediyor aşk bu ya…
Çıkıyor yola gidiyor Hz.Ali’nin yanına…Hz.Ali’yi bir ağaç altında uyurken görüyor.Fırsat bu fırsat diyor tam o esnada kılıcını çekiyor,tam kafasına vuracakken ne olsun.Kılıç elinden kayıveriyor…
Kılıcın sesine Allahın Aslanı uyanıyor.Bakıyor bir tarafta kılıç,bir tarafta pehlivan yapılı bir adam…Hayırdır? Diyor.
Pehlivan her şeyi mertçe söylüyor.Ey Ali durum şudur:ben bir kız sevdim bir kralın kızıydı,kraldan kızı istedim.Kral dedi ki Ali’nin kellesini bana getir kız senindir.Ben de senin kelleni almaya geldim…
Hz.Ali doğruluyor ve yerdeki kılıcı alıyor ve pehlivana veriyor, al diyor vur kellemi…
İki gönlün arasına giren başın benim omuzlarımın üzerinde yeri yoktur…

Berkan Meral Çarşamba, Ağustos 31, 2011

Yağı Unutmak


Bir tüccarın her zaman ben mutsuzum diyen bir oğlu varmış. Tüccar mutluluğun sırrını öğrenmesi için oğlunu zamanın en bilge kişisinin yanına yollamış. Delikanlı o bilge kişiye ulaşmak için çölde kırk gün yürüdükten sonra bir tepenin üzerinde bilgenin sarayını görmüş. Muaazam bir saraymış. Hemen oraya tırmanmış ve bilge ile görüşmek istediğini söylemiş. Bilge ile görüşmeyi beklerken salonda hummalı bir hareketlilik varmış. Salon çok kalabalık bir tarafta orkestra ezgiler çalarken, insanlar kendi aralarında sohbet etmekte ve bilge kişiyle görüşmek için sırasını beklemekte. Görüşme sırası kendine gelince delikanlı bilgeye mutluluğun sırrını sormuş. Bilge şu an anda sana bunu öğretmeye zamanım yok… sen şimdi çık sarayı dolaş gez etrafa bak iki saat sonra gel deyip çocuğun eline bir kaşık tutuşturmuş ve içine iki damla yağ damlatmış: “sarayda dolaşırken bu kaşığı elinde tutacak ve yağı dökmeyeceksin” demiş. Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkarak sarayın içini dışını bir güzel gezmiş, ama gözünü elindeki kaşıktan hiç ayırmıyor, yağın dökülmemesi için çok dikkat ediyormuş. İki saat sonra Bilgenin yanına gelmiş. Bilge: Sarayı gezdin mi deyince, Genç: Evet gezdim çok büyükmüş demiş. Bilge: Peki salondaki acem halılarını gördün mü, duvardaki tabloları, bahçıvanımın on yılda emek çekerek meydana getirdiği o güzel bahçeyi, rengarenk çiçekleri gördün mü ve kütüphanede kitapları? Sorular karşısında delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmiş. Çünkü bilgenin verdiği yağı dökmemek için çabaladığından başka bir şeye dikkat edemediğini söylemiş. Bilge öyle ise tekrar çık çevrendeki harikaları iyice tanı oturduğu evi tanıyamayan mutluluğun sırrını öğrenemez demiş. Delikanlı kaşığı tekrar eline alarak sarayı gezmeye çıkmış bu sefer her şeyi inceden inceye görüp bahçeyi çiçekleri duvardaki tabloları bütün sanat eserlerini büyük bir zevk ve heyecan ile incelemiş. Bilgenin yanına dönünce gördüklerini ayrıntıları ile anlatmış. Bilge: Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede diye sormuş. Kaşığa bakan delikanlı kaşıktaki yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bilge: İşte oğlum dünyanın bütün harikalarını görerek mutluluğun sırrını öğrenebilirsin, ancak kaşıktaki yağı unutarak…

Berkan Meral Çarşamba, Ağustos 31, 2011

30 Ağustos 2011

30 Ağustos ♦ Çifte Bayram



30 AĞUSTOS ZAFER

BAYRAMIMIZ

ve

RAMAZAN BAYRAMIMIZ

KUTLU OLSUN...

Berkan Meral Salı, Ağustos 30, 2011

29 Ağustos 2011

Düşler Sokağı



Ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi
Aşk tutttu elimden benim
Geçtim düşler sokağından, bir gece vaktiydi
Ceplerimde hacı yatmazlar

Yağmur yağsa, uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma

Sevdadandır, sevdadandır
Sevdadandır dedi annem, aldırma
Aldırma, gel yanıma

Kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla
Düş sattım aldanmışlara
Aklım kaçıverdi yerinden bir gece vaktiydi
Sevdiğim başka sevenim başka

Yağmur yağsa, uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma

Berkan Meral Pazartesi, Ağustos 29, 2011

26 Ağustos 2011

En Değerli İnsan


İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek birbirlerine zekâ gösterisi yaparlardı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynisi üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komsu ülke hükümdarına gönderildi.
Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Söyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: ..
“-Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynisi gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver.”

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akilli ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de ayni işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.

Hükümdar heykelleri gönderen komsu hükümdara cevabi yazdı:

“Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır. Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.”….

Berkan Meral Cuma, Ağustos 26, 2011

Nimetlerin Farkına Varmak


İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise bars hastalığı olduğu anlaşılıyordu.

Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış şöyle dua ediyordu:

– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.

Hazret–i İsa kötürüm adama yaklaştı:

– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen? Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelerek dedi ki:

– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de O’na şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü lütfeylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:

– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbime ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!. diye sevinç duaları etmekten kendimi alamıyorum.

Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu kötürüm adama yaklaşan İsa aleyhisselam:

– Ver şu elini öyle ise! diyerek adamın elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi peygamber değil misin? der.

– Belli olmuyor mu? deyince:

– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa:

– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

– Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na bir şükredeyim, diyerek hemen yere iner başını secdeye koyarak der ki:

– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl ödeyeceğim bu nimetlerin karşılığını?.

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allah’ın Nebisi işaret eder:

– Benim değil şu secdedeki kötürüm adamın elini öpün!..

Derler ki:

– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç böyle mutluluk duymadık.

– Öyle ise der, tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen insan sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise mahrumiyet duygusunda kalır.


Bugün Kadir Gecesi...Kadir Gecesi değer gecesidir, Allah tarafından değerli kılınmış bir gecedir. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Bu gece bir ömürden daha hayırlıdır. Ellerin açıldığı, gözlerin dualarla yaşardığı, kalplerin okşandığı Kadir Gecesinde bütün insanların günahlardan uzaklaşıp tövbelerinin kabul edilmesini niyaz ederim. Allah tüm inananları kendi yolundan ayırmasın,vatanımıza milletimizi her türlü beladan uzak tutsun,kahraman ordumuza karada,havada,denizde her zaman ve her yerde zaferler ihsan eylesin...Tüm inanan iyi insanları korusun,onlara iyilikler güzellikler nasip eylesin...Amin...

Berkan Meral Cuma, Ağustos 26, 2011

17 Ağustos 2011

Mumcu'dan

“Bir kalem susar, yerini bir başkası alır. Bu kalemler tükenmez. Ne kelepçeler, ne demir kapılar, ne iddianameler ve ne de beş yıldan yirmi yıla uzanan hapis cezaları, bu kalemleri korkutamadı, bundan sonra da korkutamaz.

Kalemler vardır… Sömürünün vurgunun zırhıdır… Kalemler vardır… Özgürlüğün ve barışın silahıdır… Kalemler vardır, gençlerin idam kementlerinde kırılır atılırlar… Kalemler vardır… Resmi belgelere durmadan imza atar ve kalemler vardır, yılmadan usanmadan, eğilmeden, bükülmeden yazar…”

Uğur Mumcu

Berkan Meral Çarşamba, Ağustos 17, 2011

16 Ağustos 2011

Bir Olalım

Bugün Nevşehir'de 48. Ulusal 22. Uluslararası Hacı Bektaş-ı Veli Anma Törenleri yapılmakta..Ben de Hacı Bektaş-ı Veli'den bir söz paylaşmak istedim:

BİR OLALIM,İRİ OLALIM,

DİRİ OLALIM...

Berkan Meral Salı, Ağustos 16, 2011

Davet



Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!

Berkan Meral Salı, Ağustos 16, 2011