24 Ocak 2012

24 Ocak


24 Ocak, yazık ki, iki karanlık cinayetin işlendiği gün olarak yer alıyor tarihimizde. 24 Ocak 1993'te gazeteci yazar Uğur Mumcu, evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucunda, aynı gün, 2001 yılında ise, Diyarbakır'daki silahlı saldırı sonucunda sevilen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan şehit olmuştu. Bizler, sevdiklerimiz öldüğü zaman, onları toprağa değil yüreklerimize gömeriz. Uğur Mumcu da, Gaffar Okkan da dürüst kişilikleri ve Türkiye sevdaları ile şu an bizlerle birlikte. Onların her daim ön planda tuttukları tek ve bölünmez Türkiye anlayışlarını bugün bizler sahipleniyoruz. Onlar, nasıl ki ülkelerini en değerli varlıkları saydılarsa, bizler de aynı inançları taşıyoruz.Her ikisini de rahmetle anıyor ve hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz...

Berkan Meral Salı, Ocak 24, 2012

23 Ocak 2012

Sesleniş


Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük. Adana7da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım unutma bizi...

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...


Sesleniş, Uğur Mumcu (Düzyazı - Tam)
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi,25/08/1975

Berkan Meral Pazartesi, Ocak 23, 2012

16 Ocak 2012

Rauf Denktaş



kaynak: gazi.edu.tr

Berkan Meral Pazartesi, Ocak 16, 2012

12 Ocak 2012

Açık Akademi Yayında!

Bilgisayar kullanması bilen herkesin ücretsiz kaydolup, uygulama geliştirmeyi öğrenebilecekleri Açık Akademi, Microsoft'un desteğiyle açıldı.
Microsoft Türkiye'nin öncülüğünde, Garanti Bankası'nın desteği ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın katkılarıyla Türkiye'nin ilk herkese açık, ücretsiz uygulama geliştirme okulu Açık Akademi açıldı.

Girişimci ekonomisi oluşturulmasına öncülük edecek bu kurumsal sosyal sorumluluk projesi, Türkiye'ye milyarlarca dolarlık uygulama pazarının kapılarını aralıyor.
Açık Akademi, ülkemizin genç ve dinamik bilişim kullanıcılarını uygulama geliştirici olmaya yönlendiriyor.


Açık Akademi'yi görmek için buraya tıklayın.

Üç farklı eğitim seviyesinin bulunduğu Açık Akademi'den, hem uygulama ve/veya yazılım geliştirmeye başlamak isteyenler, hem de profesyonel anlamda uygulama geliştiren profesyoneller faydalanabiliyor.

Kaynak:ShiftDelete.net

Berkan Meral Perşembe, Ocak 12, 2012

Dua


Firavunla Hz. Musa iddialaşmışlar.. Firavun Nil nehrini ters akıtabileceğini söylemiş. Hz. Musa'da bunun mümkün olmayacağını düşünerek kabul etmiş ve ertesi sabah halkı nehrin yanında toplanması söylenmiş.
Hz Musa akşam eve gidince yatmış, Firavun ise kendisini tanrı ilan ettiği halde sabaha kadar dua etmiş "Musa'nın Allah'ı..." diyerek.
Sabah olduğunda herkes nehrin kenarında toplanmış ve Firavun elinin işaretiyle nehir ters yönde akmaya başlamış.
Bunu gören Hz. Musa, Allah'a(c.c.) yakarmış "beni niye burada küçük düşürdün" diye. Allah(c.c.) o bana inanmayabilir ancak iyide olsa kötüde olsa oda benim kulum. Sen gece yatarken, o "Musa'nın Allah'ı..." diyerek sabaha kadar dua etti. Ben, kulum iyide olsa kötüde olsa samimi duasını kabul ederim....

Berkan Meral Perşembe, Ocak 12, 2012

4 Soru - 4 Cevap

Bir adam Hz. Ali’ye geldi ve:
“Sana sormak istediğim dört sorum var” dedi.
İlim Şehrinin Kapısı:
“Buyur, sor!” dedi.

Adam sordu:
“Vacip nedir? Vacipten evvel vacip nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Tövbe etmek vaciptir; günahları terk ise ondan önce vaciptir.”

Adam sordu:
“Yakın nedir? Yakından yakın nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Kıyamet yakındır; ölüm ondan daha yakındır.”

Adam sordu:
“Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Dünya acayiptir; dünyayı sevmek ise ondan daha acayiptir.”

Ve adam son olarak, şu soruyu sordu:
“Zor nedir? Zordan daha zor nedir?”
Ve Hz. Ali, bu son soruya da, şöyle cevap verdi:
“Kabir zordur; azıksız, amelsiz kabre girmek ondan daha zordur.”

Berkan Meral Perşembe, Ocak 12, 2012

03 Ocak 2012

Dünün en günahkarı, bugün en günahsız..

Etiketler:



Berkan Meral Salı, Ocak 03, 2012