26 Eylül 2010

Dil Bayramı


İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında 1932 yılında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayının açılış günü olan 26 Eylül, Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kültür kurumlarından biri olan Türk Dil Kurumu 78 yıl önce, 12 Temmuz 1932’de kurulmuştu. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde dil ve tarih, Atatürk’ün en çok önem verdiği olgulardı. Önce 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu. Uluslaşmanın en önemli temellerinden bir diğeri de dil idi. Bunun bilincinde olan ulu önder Atatürk, 11 Temmuz 1932 gecesi sofrasında bulunanlara “Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir. Ne dersiniz?” diye sorar. Oradakilerin bu düşünceye katılması üzerine “Öyle ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş bir dil cemiyeti kuralım. Adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun.” diyerek Türk Dil Kurumunun temellerini atar. Ertesi gün Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri İçişleri Bakanlığına başvururlar. Sonradan adı Türk Dil Kurumuna çevrilecek olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur.

Cemiyetin kuruluşuyla birlikte başlayan çalışmalar sürerken, Türk Dil Kurultayının hazırlıkları da başlamıştır. Bu coşku ve heyecan içerisinde Türk Dil Kurultayı toplanır. Kurultaya çok sayıda bilim adamı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı katılır. Atatürk, Kurultayı baştan sona kadar izlemiştir. Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi yolunda Türk Dil Kurultaylarının çok önemli yeri vardır.

Berkan Meral Pazar, Eylül 26, 2010

25 Eylül 2010

Ölmeye Geldik

Sıradışı ve yaratıcı taraftarımızın son ve en güzel bestelerinden bir tanesi:




Sevdalı yüreklerde beyaz sürgünler
Halayla,türkülerle sevdi bu kalpler
Yıldızlar tutuştu siyah beyazla…
Marşlarımız ağlasın kartal aşkıyla
Beşiktaş seninle ölmeye geldik..BEŞİKTAŞ
Gücüne güç katmaya geldik,
Formanda ter olmaya geldik,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik.. BEŞİKTAŞ
Barbaros meydanında dün gibi sevdan,
Derin bir nefes çektik abbasağadan,
Bir umudum sensin anlıyormusun,
Hayat yaşanmıyor ki senle olmadan,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik.. BEŞİKTAŞ
Gücüne güç katmaya geldik,
Formanda ter olmaya geldik,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik.. BEŞİKTAŞ

Bestemizin seslendirilmiş mp3 halini indirmek için tıklayın...

Berkan Meral Cumartesi, Eylül 25, 2010

24 Eylül 2010

Çivi


Arkadaşlarıyla sürekli kavga eden bir genç varmış. Birgün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş.

- Birgün arkadaşlarınla tartışıp kavga ettiğinde, her seferinde bu tahta perdeye bir çivi çak, demiş.

Genç ilk gün tahta perdeye otuz yedi çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış. Zaman içerisinde çaktığı çivi sayısı azalmış. Nihayet bir gün gelmiş ki o gün çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne getirmiş. Oğluna;

- Bugünden başlayarak tartışmayıp, kavga etmediğin her gün için tahta perdeden bir çivi sök, demiş.

Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki, her çivi çıkartılmış. Babası ona;

- Aferin, iyi davrandın. Bu tahta perdeye dikkatle bak. Birçok delik var. Artık hiç bir şey geçmişteki gib güzel olmayacak. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü sözler söylenir. Her kötü kelime, bir yara yani delik bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affetiğini söyleyebilirsin. Bu delikler aynen kalacak ve kapanmayacak. Bir arkadaş, ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir. Sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, dinler. Sana yüreğini açar, demiş.

Berkan Meral Cuma, Eylül 24, 2010

Çarşı'dan Mesaj


Sevgili Beşiktaşlılar, Karakartallar, Kardeşler, Siyah-Beyaz Spor Kamuoyu

Tribün değerlerinin günbegün yozlaştığından dem vuran tespitler yumağı çığ gibi büyürken, arma sadakatinin kombine sahibi olmak noktasına indirgendiğinden dem vurulurken, bize karşılıksız sevdaların çok eskide kalan siyah-beyaz filmlerin gözyaşlarında eridiği anlatılırken ses tellerimizi değil yüreklerimizi titreten o çığlıkla verelim cevabımızı: Ben bir Beşiktalıyım, ne mutlu bana.

Beşiktaşlı olmanın anlamını düşünerek değil yaşayarak camiamıza bir davette bulunmak arzusundayız. Sevdamızın gururu, kerameti kendinden menkul spor yazarlarının sporcularımıza verdiği maç sonu puanlarıyla ölçülebilir mi? Formamızı giydiği, armamızı öptüğü için şeref duyduğumuz sporcularımızın sayısı, yabancı kontenjanlarıyla, ülkemizin değişen insan kalitesiyle gitgide azalırken bu nadir değerleri el üstünde tutmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Şampiyonluklar gelir, şampiyonluklar geçer. Maçlar kazanılır, sevinç şarkıları söylenir. Fakat gerçek bir Beşiktaşlının armamızı öperken gözlerinde filizlenen ışığın kıymeti hiçbiriyle ölçülemez.

Büyük Beşiktaş Taraftarı,

İşte bu yüce bilinçle dar zamanlar geçirdiğini düşündüğümüz, sıkıntılar ve şanssızlıklarla boğuşan hele kökten Beşiktaşlı kardeşlerimize sahip çıkma vaktidir. Beşiktaş’ın çocuğu diye bağrımıza bastığımız “elimizde büyümüş” evlatlarımızı kurda kuşa yem etmek bize yakışmaz. Utanç duyulacak bir hatayla formamızı kirletmeyen ancak sportif olarak beklentilerimizi karşılamaktan uzak oyuncularımıza karşı tutumumuz onu (onları) yuhlamak olmaz, olamaz.


Evlatlarımıza sahip çıkma günüdür. Beşiktaşlı olmanın haklı gururu, Çarşı’nın Baba Hakkı’dan öğrendiği ahlak bunu gerektirir. Bu ahlaka aykırı tutumu gerektiği biçimde uyarmak her Beşiktaşlının görevidir, kendi evlatlarımızı kendi dişlerimizle çiğnemek Beşiktaşlının tutumu olamaz. Beşiktaş Çarşısının her neferi de bu çirkin durumu kendi tribün konumu ve gücü ölçüsünde engellemek zorundadır. Oyuncularımızı ıslıklamayalım. Sendeleyene omuz verelim ki büyüsün umudumuzun fidanı.

Forza Beşiktaş

Berkan Meral Cuma, Eylül 24, 2010

Nefret

Mıknatıs demire sormuş:
-En çok kimden nefret edersin?
-Senden demiş demir;çünkü çekersin,ama kendinde tutacak kadar gücün yoktur.

Berkan Meral Cuma, Eylül 24, 2010

Shakespeare 'den

Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.

Berkan Meral Cuma, Eylül 24, 2010

22 Eylül 2010

Taraf Olmak

Nemrud, İbrahim peygamber'in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış.Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim peygamber'i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki Nemrud'un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin İbrahim peygamber. Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru.
başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş hemen yanına yanaşıp:
"Bu acelen niye? Nereye böyle?"
Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp, "Duymadın mı" demiş. "Nemrud, İbrahim peygamber'i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum."
Bu sözleri duyan karınca kendini tutamayarak uluorta kahkahalarla gülmeye başlamış. "Sen şu ateşe dönüp yüzünü hiç bakmadın mı?" diye sormuş. "Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?"
Su taşıyan karınca, "olsun" demiş. "Hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır."

Berkan Meral Çarşamba, Eylül 22, 2010

Hayatın 45 Dersi

Hayattan aldığım 45 ders;90 yaşındaki Regina Brett'in kaleminden:

1.Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel!!.
2.Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at!
3.Hayat, nefrete harcayacak kadar uzun değil
4.Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!
5.Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.(Böyle bir problemim yok zaten)
6.Her tartışmayı kazanacaksın diye bir şey yok! . Fikir farklılıklarını kabul et!!.
7.Ağlayacaksan, bir başkası ile birlikte ağla! Tek başına ağlamaktan evladır..
8.Tanrıya kızmanda bir mahzur yok! O bunu kaldırabilir! !.
9.İlk maaşından başlamak üzere, emekliliğine para ayır..
10.Söz konusu çikolataysa,direnmenin anlamı kalmıyor. .
11.Geçmişinle barış ki, bugününün içine etmesin!.
12.Çocukların seni ağlarken görsün! Bundan kaçınma..
13.Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!
14.Bir ilişki gizli olacaksa, sen içinde olmamalısın!.
15.Göz kırpacak kadar bir zamanda herşey değişebilir. Ama merak etme, Tanrı asla göz kırpmaz!!
16.Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir.
17.Güzel ve yararlı olmayan, seni mutlu etmeyen her şeyi çöpe at!!
18.Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.
19.Mutlu bir çocukluk geçirmek için geç kalmış değilsin de, bu sadece ve sadece sana bağlı!!
20.Hayatta sevdiğin her ne ise, peşinden giderken asla "hayır" sözcüğünü cevap kabul etme.
21.Mumları yak, değerli yatak takımlarında uyu, kendine pahalı iç çamaşırları satın al.... Bunlar için özel fırsatlar bekleme, bugün zaten özeldir!!
22.Önce hazırlan, sonra da kendini akıntıya bırak.
23.Şimdiden egzantrik ol! Kırmızı giymek için yaşlanmayı bekleme.
24.En önemli seks organı beyindir..
25.Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur! .
26.Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor: "Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak??"
27.Daima yaşamı seç.
28.Herkesi, herşeyi affet.
29.Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez! .
30.Zaman her imkana sahip.. Zaman tanı!
31.Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir..
32.Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!.
33.Mucizelere inan!!.
34.Tanrı, Tanrı olduğu için seni seviyor. Yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil!!
35.Hayatı denetlemeyi bırak!. Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.
36.İki seçeneğin var "Erken ölmek" yada "yaşlanmak"..
37.Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!.
38.Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır!!.
39.Her gün dışarı çık.. Mucizeler her yerde seni bekler!.
40.Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle birarada görsek, bizimkileri geri toplardık..
41.Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan herşeye sahipsiniz!!
42.Herşeyin en iyisini daha yaşamadın!!.
43.Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!
44.Yol ver!
45.Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir!!. "

Berkan Meral Çarşamba, Eylül 22, 2010

18 Eylül 2010

İman mı? Rakı mı?

Bektaşi, dua etmiş:

"Ey ulu Tanrım, bana bir rakı parası ver!"

Yanından geçen softa da, ellerini kaldırmış:

"Rabbim, bana iman ver!"

Bu iki duayı da işiten hoca, Bektaşiye:

"Bak, herkes ne isitiyor Tanrı"dan, sen rakı parası istiyorsun. Utanmıyor musun?", demiş.

Bektaşi usulca: "Ne yapalım hoca efendi, herkes kendisinde olmayanı ister", demiş.

Berkan Meral Cumartesi, Eylül 18, 2010

Çalışmak Nedir?

"Allah'ın kulu ol ve dünyada atlar gibi yürü!Cenaze gibi başkalarının üzerine binen ve nimete nankörlük eden kişi ister ki,herkes kendisini taşısın.
Kendi yükünü kendine yükle!Baş olmayı da isteme!Allah'a tevekkül edeceksen,çalışarak tevekkül et!
Çalışmak da haktır,dert de,ilaç da...
Ancak inkarcılar çalışmaya karşı çıkarlar.Sen çalış da nasibinde hazine varsa, o da senin peşinden gelir.
Takdir haktır,ama çalışmak da haktır...
Damarlarımızda kan kaynadıkça,yeni bir dünyaya doğru yürümeliyiz.Kan nasıl uyur?Hele bizim damarlarımızdaki kan...Gönül sahibi olgun kişiler bilirler ki,on sekiz bin alemde durup dinlenme yoktur."

Hz.Mevlana

Berkan Meral Cumartesi, Eylül 18, 2010

Gökkuşağı Neden Yuvarlak

Su damlası ve yakıcı güneş. İşte gökkuşağı bunlardan oluşur.

Atalarımız gökkuşağından çok korkarlardı. Onu Tanrıların elçilerinin geçmesi için yapılmış bir köprü olarak görüyorlardı. Yağmur ve güneş ile ilişkisi ilk olarak milattan önce 310 yıllarında AristOteles tarafından ileri sürüldü. Günümüzde ise bir sır olmaktan çıktı.

Altından geçenin cinsiyetinin değişeceği veya yere değdiği noktada bir küp altın gömülü olduğu lafları sadece şakalarda kullanılıyor. Zaten gökyüzünde sabit bir gökkuşağı oluşmuyor. Herkesin bakış yönüne göre gördüğü gökkuşağı farklı yerde oluyor. Gökkuşağının görüldüğü yere doğru gidilince görülebildiği sürece kişiye hep aynı mesafede kalıyor.

Gökyüzünde gökkuşağı gördüğünüz vakit biliniz ki o yağmur damlalarından oluşmaktadır ama güneş kesinlikle arkanızdadır. Güneşin paralel ışınları başınızın üstünden geçerek yağmur damlalarına çarparlar. Yağmur damlaları burada ışığı renklerine ayıracak bir prizma görevi görürler.

Sarı gibi görünmesine rağmen güneş ışığı aslında beyazdır ve bütün renkler onun içindedir. Yağmur damlasının içine girince kırmızı turuncu sarı yeşil mavi lacivert ve mor renklere ayrışır. Mor renk çemberin içinde kırmızı ise en dışındadır.

Yağmur damlası çocukken oynadığımız misket veya bilye gibi küresel saydam bir şekildedir. Güneş ışığı bu kendi tarafındaki yüzeyinden doğrudan içine girer. İçinde renklere ayrışır ve kürenin arka duvarına vurarak gerisin geriye yansır. Işığın damlanın ön yüzünden değil de arka yüzünden yansımasının nedeni içbükey dışbükey mercek özelliklerindendir.

Ayrışmış renkler içbükey arka yüzden çeşitli açılarda yansımaları sonucu gözümüze sırayla dizili renklerden oluşmuş bir bant şeklinde görünüyorlar. Gökkuşağını görebilmek için Güneş biz ve yağmur damlaları muhakkak belirli bir açıda dizilmek zorundayız. Ama daha önemlisi milyonlarca yağmur damlasından yansıyan ışınların gözümüze geliş açıları mutlaka aynı olmalıdır ki biz gökkuşağını görebilelim.

Yağmur damlalarından yansıyan ışınların gözümüzde odaklaşabilmeleri için bir daire şeklinde dizilmiş olmaları gerekir. Aslında o bölgedeki bütün yağmur damlaları gelen ışığı renklere ayrıştırarak yansıtırlar ama sadece bir yarım daire içinde olan yağmur damlalarından yansıyanlar gözümüze odaklaşırlar.

Biz de sadece o yağmur damlalarından gözümüze gelen renklerine ayrılmış ışınları görebildiğimizden gökkuşağını da yarım daire şeklinde görürüz. Bazen bir uçaktan veya yüksek bir dağdan baktığımızda gökkuşağını tam daire şeklinde görmemiz de mümkün olabilmektedir.

Güneş ne kadar yüksekse gökkuşağı dairesi de o kadar aşağı iner. Bunun içindir ki yedi renkli gökkuşağını sabah ve akşam yağışlarından sonra daha çok görürüz.

Genellikle fark edilmez ama gökkuşağı daima içice iki halkadan oluşur. İkinci kuşak pek dikkat çekmez. Bir ikinci zayıf kuşağın daha bulunmasının nedeni bazı güneş ışıklarının su damlasının iç yüzeyine bir kez değil iki kez çarpmalarıdır. Böylece parlaklıklarını yitiren ışıklardan oluşan ikinci gökkuşağı zar zor görülür. Birinci kuşakta kırmızı renk şeridin en dışında iken ikinci kuşakta en içtedir. Diğer renklerin sıralamaları da terstir.

Kaynak:Teknolojide.com

Berkan Meral Cumartesi, Eylül 18, 2010

12 Eylül 2010

Nerdesin...



İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik,
geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu
"ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir!
O, memleketin her köşesinde yeni fikir,
yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur.
Ben, onların rüyasını temsil ediyorum.
Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri
şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı
olması gereken Mustafa Kemal odur!

Berkan Meral Pazar, Eylül 12, 2010

09 Eylül 2010

Atatürk Suçludur


Biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla uğraşıyoruz!
Evet... Bugünkü ortamın tek suçlusu Atatürk'tür!..

Eğer bugün 72 milyon insanımız, Batı Trakya'daki Türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'te, kişi başına düşen ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1929 - 39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi yüzde 19 artarken, Türkiye'de yüzde 96 artmışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer Türk işçisi, Batı'daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14 - 16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa; bunun suçlusu odur!

Eğer Türk kadını; yasal olarak erkeğine eşitse; "köle" değilse, seçme ve seçilme hakkını, Fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün Türkiye'de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'te Darülfünun'daki öğrenci sayısı 2100 olan bir Türkiye'de, bugün yüzbinlerce genç üniversitelerde okuyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer açık havadaki klasik müzik konserlerini onbinlerce genç izliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer şeyhülislamlar "fetva" verip Kuran'ın Türkçe basımını engelliyorsa; ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorasa; bunun suçlusu odur!

Eğer bugün, Köy Enstitülü binlerce köylü çocuğu,kültür yaşamımıza damgalarını vurabiliyorsa; bunun suçlusu odur!

Eğer 1923'lerde Ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığında bir ölçüde yaşayabilmişse; bunun suçlusu elbette ki odur!

* * *

Atatürk'ün suçları saymakla bitmez.

Bir zamanlar kralların, şahların, cumhurbaşkanlarının, başbakanların Ankara'yı ziyaret için kuyruk olmalarının sorumluluğu da Atatürk'e aittir... Baskı rejimlerinden kaçan yüzbinlerce Batılı bilim adamının bir zamanlar Kemalist Türkiye'yi seçmesinin sorumluluğu da...

Faşit Mussolini'nin bile Türkiye'yi "Avrupalı" saymasının günahı da...

Ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için, suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir.

Sokaktaki adamın bile "miras hakkı"na dokunulmaz iken... Atatürk'ün vasiyetini çiğneyerek, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını devletleştiren, Atatürk'ün miras gelirlerini, devletin aldığı memurlara dağıtan "beş general" suçsuzdur!

"Ben Atatürkçüyüm ve laikim" diyerek, din derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, Alevi'nin, Hristiyan'ın, Yahudi'nin, "Sünni inancı"nı öğrenmesini zorunlu hale getiren, Marmaris'teki emekli adam suçsuzdur!

Köy Enstitülerini kapatırken imam-hatip liseleri açanlar... Laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat artarken, imam-hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını sağlayanlar... Menderes'ten, Demirel'e, Özal'dan Yılmaz'a, tüm "Atatürkçü laik" başbakanlar suçsuzdur!

Milli Eğitim Bakanlığı'nı şeriat yanlılarının işgaline terk edenler... Sağlık ve Tarım Bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş çekenler... İçişleri Bakanlığı'nın yapısını bozup valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kollarını sıvayanlar... Hepsi, hepsi suçsuzdur!

Asıl suç, Harp Okulu'nu şeriatçılara açmamakta direnen Kemalistlerdir!..

Sokaktaki adama küfreden suçludur; ama Atatürk'e küfreden suçsuzdur!..

* * *

Erbakanlar, Mezarcılar, Dicleler... Holding solcuları, numaracı cumhuriyetçi liboşlar... Şeriatçı, Kürt ırkçıları...

Hepsi de haklılar!

Onların ayaklarının altına halıları kim döşedi?

1950'den beri bu ülkeyi yönetenler değil mi?...

Kaynak:A.Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 2 Mart 1994 ( Kemalizm Laiklik ve Demokrasi

Berkan Meral Perşembe, Eylül 09, 2010

Bugün Bayram

Barış Manço-Bugün Bayram | ................



Tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı'nı kutlar ve tüm dünya insanlarına barış ve mutluluk getirmesini dilerim.

Berkan Meral Perşembe, Eylül 09, 2010

04 Eylül 2010

İnsanlık İçin

43 yaşında ve 2 çocuk annesi olan Sakine Muhammedi Aştiyani, Mayıs 2006’da iki erkekle “yasadışı ilişki kurmaktan” mahkûm oldu ve 99 kırbaç cezasına çarptırıldı. Cezası infaz edilmiş olmasına rağmen, şimdi de “zina” suçundan mahkûm edilen Aştiyani, recm cezasına çarptırıldı.
Sakine Muhammedi Aştiyani, şu anda İran’ın kuzeybatısındaki Tebriz Cezaevi’nde tutulmakta ve her an idam edilmeyi bekliyor. Uluslararası protestoları takiben Tebriz’deki yetkililer, 7 Temmuz’da İran’ın en yüksek adli makamına başvurarak recm cezasının asılarak idam cezasına çevrilmesini talep ettiler.
10 Temmuz’da İran’ın İnsan Hakları Yüksek Konseyi Başkanı Aştiyani’nin cezasının yeniden inceleneceğini duyurmakla birlikte, İran yasalarınım recm cezasına izin verdiğini tekrarladı.
14 Temmuz’da Sakine Muhammedi Aştiyani’nin oğlu Sayid Kaderzade Tebriz Merkez Hapishanesi’ne çağrıldı. Kendisinin İstihbarat Bakanlığı yetkililerince sorgulandığına ve annesinin davası ile ilgili basına bundan sonra röportaj vermemesi konusunda tehdit edildiğine inanılıyor.
Sakine’nin hayatı hala büyük risk altında… LÜTFEN İranlı yetkililerden Sakine’nin mevcut hukuki durumuna açıklık getirmelerini, gerekli hukuki düzenlemeleri yaparak bir ceza infaz yöntemi olarak recm cezasını kaldırmalarını ve ölüm cezasının yanı sıra “zina” için verilen kırbaçlama ya da hapis cezaları gibi diğer ceza infaz yöntemlerini de yasaklamalarını talep eden bu dilekçeyi imzalayın.

Berkan Meral Cumartesi, Eylül 04, 2010

03 Eylül 2010

Kral'dan Hayat Dersi

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuş olup bitenleri seyre koyulmuştu.

Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek coğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylu çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylu, bugün dahi pek coğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.."

Berkan Meral Cuma, Eylül 03, 2010

01 Eylül 2010

Prizden İnternet Bağlantısı


Kablo çekmekle uğraşmayın, internete duvardaki prizlerden bağlanın.

Haber, İnternet artık prizlerde, Kablo çekmekle uğraşmayın, internete duvardaki prizlerden bağlanın.

Western Digital, WD Livewire Powerline AV Ağ Kitini pazara sürdü. HomePlug AV uyumlu WD Livewire, son kullanıcının evindeki mevcut elektrik prizlerini kullanarak evin her yerine güvenli ve dayanıklı yüksek hızlı internet bağlantısı ulaşmasını sağlıyor.

WD TV medya oynatıcılarını tamamlar nitelikte olan WD Livewire Powerline AV Ağ Kiti, son kullanıcıların kolay ve ekonomik bir şekilde HD video içeriklerini ev eğlence merkezine taşımasını ve büyük dosyaları transfer etmesini ya da çok kullanıcılı online oyunlar oynamasını sağlıyor ve tüm bu işlevleri evin etrafında ağ kabloları dolandırmadan yapıyor. Kitin içindeki iki adaptörden çıkan dört bağlantı noktası ile son kullanıcılar router ve yedi ek cihazı yüksek hızlı ağlarına bağlayabiliyor.

HomePlug AV teknolojisine sahip WD Livewire AV Ağ Kiti kullanıcılara saniyede 200 mb'e ulaşan hızda data transferi sağlarken, 7 cihaza kadar da full hd 1080p videoların hatasız geri oynatımını mümkün kılıyor.

Kurulum bir lambayı prize takmak kadar kolay. Kullanıcıların odalar arasında mevcudun dışında yeni kablo çekmesine gerek kalmıyor. Yapılacak tek şey kitin içindeki adaptörlerden birini routera ve bir elektrik prizine takmak, diğer adaptörü de kablolu ağ bağlantısına ihtiyaç duyulan bir çıkışa takmak. Kullanıcılar dört bağlı cihaza video indirebildikleri gibi, routerlarında da üç ek ağ çıkışı elde edebiliyorlar.

Entegre bir eğlence çözümü için, kullanıcılar dijital medyayı WD’nin My Book World Edition ev network sürücüsüne depolayabilir, fotoğraf, Müzik ve HD videoları WD Livewire Powerline AV Ağ Kit bağlantısı ile evdeki WD TV serisindeki herhangi bir medya oynatıcıya veya diğer DLNA-uyumlu cihaza aktarabilirler.

WD Livewire Proline AV Ağ Kiti için tavsiye edilen satış fiyatı 129 avro.

Kaynak:Cnet Türkiye

Berkan Meral Çarşamba, Eylül 01, 2010